İman ve Kuran Hizmetine Vakfedilmiş Bir Hayat - Bediüzzaman Said Nursi

İngiltere Sömürgeler Bakanı, mecliste yaptığı bir konuşmasında, elinde tuttuğu Kur’ân’ı göstererek şöyle diyordu: “Bu Kur’an İslâmların elinde kaldıkça biz onlara hâkim olamayız. Ya Kur’ân’ı Müslümanların elinden almalıyız veya onları Kur’ân’dan soğutmalıyız...”

Bu haber Bediüzzaman Hazretleri’ne ulaşınca: “Ben Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya gösterip ispat edeceğim!” diye haykırdı. Bundan böyle bütün ömrünü Kur’ân’ın hizmetine vakfetti ve yalnız bu gaye için yaşadı. Bu uğurda otuz dört seneyi bulan sürgün, hapis, zulüm ve işkenceler altında geçen bir hayata râzı oldu. Çekmediği cefa, görmediği eza kalmadı. Memleket hapishanelerinde bir cani gibi muamele gördü. Defalarca zehirlendi. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldı. Ama bütün bunlar, onu davasından zerre miktar vazgeçiremedi. O, bunlara imanından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karşı koydu.

“Kur’ân’ı müdafaa davasında” uzun ve çileli bir mücadelenin ardından, Allah’ın yardımıyla zafere ulaştı. Te’lif ettiği “Risale-i Nur Külliyatı” nâmındaki manevî tefsiriyle Kur’ân ve iman hakikatlerini, en inatçı dinsiz filozofları dahi susturacak tarzda, iki kere iki dört eder katiyetinde ispat etti. İmana karşı hücuma geçen maddeci, tabiatçı, dinsiz felsefî cereyanları, “Kur’ân’dan aldığı bu elmas kılınç” ile Allah’ın yardımıyla mağlup etti.

İmanî mes’eleleri aklî delillerle ispat eden kelâm ilmi sahasında, Kur’an’dan aldığı metotla akıl ve kalbin birlikteliğiyle hakikate ulaşan yeni bir çığır açtı ve “Âhirzamanın müceddidi” sıfatını bihakkın kazandı.